Salman Rushdie’nin Altın Ev romanını okurken şu kısmın altını çizmişim:
“Bir psikologla görüşmeliyim belki de… Bizim zamanımızın seküler itiraf dinleyicisi, günah çıkarıcısı. Birinin kendi hayatını incelemesi için koşup bir yabancıdan yardım istemesi fikrinden her zaman nefret ettim. Ben kendim bir hikâye anlatıcısı olma yolundaydım; bir başkasının benim hikâyemi benden daha iyi anlaması ihtimalini hiç sevemedim.”
Gündelik hayata dair bir takım düşünceleri, “Bir nevi oto-terapi” adını verdiğim bu seride ele almayı planlıyordum ki, sevgili dostum Yusuf (Örs) imdada yetişti ve sizleri uzun uzun metinler okumaktan kurtardı.
Umarım beğenirsiniz.
Telefonda ya da ekranda okurken problem yaşarsanız, lütfen yorum olarak bildirin. Böylece bir sonraki hikâyede değişiklikler yapma şansımız olur. Afiyet olsun…
Bir arkadasimla rehberlige gidip su sikayette bulunmustuk lise sonda:
"Annemiz babamiz bizi onemsemiyor. Kayip gidecegiz kimsenin umurunda degil. Gece 12'de eve giriyoruz 'nereden geldin!?' diye sormuyorlar. Babami arayip 'ben filan sehirdeyim' diyorum 'iyi gezmeler!' diyor..."
hoca: yani sizi sikayetiniz ananizin babanizin size kizmamasi sizi kisitlamamasi mi? Manyak misiniz kizim siz, gidiniz isinize!
"ama hocam korkuyoruz, yanlis bir sey yaparsak kimsenin dur demeyeceginden farketmeyeceginden korkuyoruz..."
hoca: iyi o zaman yanlis bir sey yaparsaniz gelin, manyak bunlar yaa...
bu super bir supriz oldu!!